Futbolun yeni dünyayı keşfi
Futbol izleyen herkesin favori bir Dünya Kupası vardır. Dedelerimizin maçları radyodan dinlediği, çok şanslı ise TV’den veya sinema gösterimleri öncesi özet görüntüleri izlediği dönemlerde Pele, Puskas ve Eusebio gibi isimlerle hatırlanan Dünya Kupaları babalarımızın döneminde Bobby Charlton, Cruyff, Rummenigge ve Maradona gibi isimler ile hafızalara kazındı. Bizim çocukluk dönemlerimiz ise Maradona’nın son dönemleri, Hagi, Romario ve Baggio gibi isimlerle geçti… Bugünlerde 35 yaşına yaklaştığım dönemde geriye dönüp canlı gözle izlediğim ve hatırladığım Dünya Kupalarını düşündüğüm zaman, 12 yaşında izlediğim Fransa 98 Dünya Kupası’nın bende çok özel bir yeri vardır. Fakat 8 yaşında, ilk hatırladığım Dünya Kupası olan ABD 94 Dünya Kupası, futbol izlemeyi çok sevmemde büyük bir pay sahibidir. Gündüz sıcağında oynanan maçlar, yıldız futbolcular, çok farklı kültürlere sahip ülkeler ve taraftarları, kocaman stadyumlar, enteresan ve bugünlerde klasik haline gelmiş formalar. Yaz sıcağında geceleri kapı önüne kurulan televizyon, anten ayarları, aile büyükleri ile TRT’de izlenen karşılaşmalar. Hafızalarda birikenler, sonrasında hiçbir turnuvada bu kadar yer edinmedi.
“Amerika en yüksek izleyici kapasiteli organizasyon olmayı başardı”
Amerika’da o dönemler futbolun kelime karşılığı tamamen başka bir spor dalıydı. Halen daha öyle ama “soccer” dedikleri spor dalına da çok uzaktı Amerikanlar. Turnuvanın ev sahibi olmalarından ötürü katılım hakkı elde etmelerine rağmen, herkesin kafasında izlenme oranları açısından büyük soru işaretleri vardı. Buna rağmen maç başına 68,991 seyirci ortalaması ile en yüksek izleyici kapasiteli Dünya Kupası organizasyonu olmayı başardılar.
Turnuvanın en akılda kalan olayları, 86 Dünya Kupası şampiyonu ve 90 Dünya Kupası finalisti Arjantin’in yıldızı Maradona’nın ilk maç sonrası dopingli çıkıp turnuvadan uzaklaştırılması, Kolombiya’nın kaptanı Escobar’ın turnuva sonrası ülkesinde öldürülmesi, 42 yaşında Dünya Kupası oynayarak rekor kıran Roger Milla ve sürpriz sonuçlara imza atan İsveç ile Bulgaristan takımları var.
Kadrolara bakacak olursak, A grubundaki Kolombiya’nın kalesinde 24 yaşındaki Cordoba ve 22 yaşındaki Mondragon var. İkisinin de yolu Türkiye’den geçti sonradan. Forvette ise bonus sarı saçları ile Valderrama ve genç yıldız Aspirilla var. Romanya tam bir altın jenerasyon. Hagi, Popescu ve Moldovan kadroda. İsviçre’nin kadrosunda sonrasında Galatasaray’da forma giyen Knup ile beraber Sforza ve Chapuisat var. Amerika’nın kadrosunda 13 oyuncunun takımı yok, federasyona bağlı gözüküyorlar. Tanıdıklardan kaleci Friedel var, bir de görüntü olarak hafızalarımıza kazınan Alexi Lalas.
“17 yaşındaki Ronaldo’nun adını ilk kez duyuyoruz”
B grubunda şampiyon Brezilya tam bir yıldızlar topluluğu. Kalede Taffarel, defansta Aldair, Cafu, orta sahada Dunga, Leonardo, Mazinho, forvette ise Bebeto ve Romario. 17 yaşında kendisine kadroda yer bulan Ronaldo’nun da adını ilk kez duyuyoruz. Kamerun’un tecrübeli ismi Roger Milla yanında Omam Bıyık, Song ve hayatını kaybeden Marc Vivien Foe var. Rusya’da herkes Valeri Karpin’i tanısa da turnuvaya damga vuracak isim 3 maçta gol kralı olan Oleg Solenko. Solenko sonrasında Cem Uzan’ın İstanbulspor’unda da forma giymişti. Turnuvanın en büyük sürprizi İsveç ise kalede deli adam Ravelli, forvet hattında ise Celtic efsanesi Henrik Larrson, Tomas Brolin ve Fenerbahçe’den tanıdığımız Kenneth Anderson’a sahip. Ayrıca o dönem Galatasaray’da oynayan Roger Ljung da kadroda.
C grubunda Bolivya’nın yerini bile haritadan yeni öğrenmişiz. Son şampiyon Almanya’nın kadrosunda Brehme, Moller, Matthaus, Kuntz, Voller, Sammer, Klinsmann, Effenberg ve Olivier Kahn var. Güney Kore’den haberimiz yok. Zubizaretta, Hierro, Guardiola, Luis Enrique ve Txiki Begiristain İspanya’nın umudu.
“Nijerya efsane formaları ile tanıdık isimlerle dolu”
D grubunda Maradona’yı kaybeden Arjantin’de Redondo, Diego Simeone, Ortega ve uzun saçları ile fuleli forvetler Caniggia ile Batistuta var. Turnuvanın bir diğer sürprizi Bulgaristan’ın Kostadinov, Stoichkov ve Letchkov gibi isimleri aklımda kalanlar. Yunanistan’ın tüm kadrosu kendi liginden. Nijerya ise efsane formaları ile tanıdık isimlerle dolu. Uche, Finidi George, Okocha, Amokachi, Sunday Oliseh ve Ikpeba.
“Norveç’te o zaman bize hiçbir şey ifade etmeyen iki isim şimdi çok anlamlı”
Turnuvanın finalisti E grubunda. Costacurta, Maldini, Baresi, Baggio, Albertini, Berti, Conte, Donadoni, Casiraghi ve Zola gibi isimlerle dolu bir makine. Başlarında ise Milan ile harikalar yaratan Sacchi. Meksika’da kaleci Jorge Campos ve rengarenk formaları ile başkaldırışı… Norveç’in kadrosunda ise o zamanlar bize hiçbir şey ifade etmeyen iki isim şimdi çok anlamlı. Erling Haaland’ın babası Alf-Inge Haaland ve Alexander Sorloth’un babası Goran Sorloth. İrlanda Cumhuriyeti’nde Dennis Irwin, Paul McGrath, Roy Keane, Ronnie Whelan ve Jason McAteer.
F grubunda Belçika’da Scifo en önemli isim. Fas akıllara Mustafa Hadji ile kazınmış. Hollanda tam bir geçiş döneminde. Dick Advocaat’ın kadrosunda Rijkaard, Koeman ve Danny Blind gibi tecrübeli isimlerin yanında Overmars, De Boer kardeşler, Bergkamp ve Van Der Sar gibi isimler var. Tanıdık bir isim olarak da sonraki sezon Galatasaray’a gelecek olan Ulrich van Gobbel. Suudi Arabistan’da ise tanıdık bir yüz yok.
“Arabistan’ın aldığı iki galibiyet, İtalya’nın gruptan son anda çıkışı”
24 takımla oynanan turnuvada Romanya, İsviçre, ABD, Brezilya, İsveç, Almanya, İspanya, Nijerya, Bulgaristan, Arjantin, Meksika, İrlanda, İtalya, Hollanda, Suudi Arabistan ve Belçika bir üst tura çıkıyor. Burada en şaşırtıcı durum Suudi Arabistan’ın aldığı iki galibiyet, İtalya’nın son anda gruptan çıkması ve Kolombiya’nın bu kadro ile 1 galibiyet ve 2 mağlubiyet ile turnuvadan elenmesi.
İkinci turda Hagi’li Romanya, sürpriz bir şekilde Arjantin’i elemeyi başarıyor. İsveç, Suudi Arabistan’ı rahat geçerken, Hollanda İrlanda’yı, Brezilya ise ev sahibi Amerika’yı elemeyi başarıyor. Bulgaristan penaltı atışları sonrası Meksika’yı elerken, Almanya Belçika’yı saf dışı bırakıyor. Gruptan zorla çıkan İtalya, Nijerya’yı da zorla uzatmalarda geçiyor, İspanya ise İsviçre’yi çok kolay yenmeyi başarıyor.
Çeyrek finallerde ise Romanya İsveç’e karşı penaltılarda boyun eğiyor, Brezilya maçın sonunda doğru bulduğu golle Hollanda’yı 3-2 mağlup ediyor, İtalya 88’de bulduğu golle İspanya’yı 2-1 ile geçiyor, en büyük sürprizi de son şampiyon Almanya’yı geriye düştüğü maçta elemeyi başaran Bulgaristan yapıyor. Yarı finallerde ise turnuvaya iyice ısınan Baggio’nun golleri ile Bulgaristan’ı geçen İtalya ve İsveç’i rüyadan uyandıran Brezilya finalistler oluyor.
“Baggio’nun üzüntüsü, Taffarel’in ellerini havaya kaldırışı”
Final ise herkesin aklında. Baggio’nun üzüntüsü ve Taffarel’in dizlerinin üstüne çöküp ellerini havaya kaldırışı…
Futbolun dünyaya yayılmasında bir mihenk taşıdır ABD 94 Dünya Kupası. Endüstiryelleşmenin başlangıcı, saf futbolun da son demleridir aynı zamanda. Bizim çocukluğumuz, kimimizin gençliğidir. Benim içinde bir yaz akşamı kapı önüne getirilmiş bir televizyon ve evin bahçesinde toplanan ailedir…