Güreş Tarihi-4
Güreş tarihi ile ilgili araştırmalarımıza devam ederken, etimolojiye baktığımızda “güreş” kelimesinin Türkçe’de karşımıza çıkan ilk kaynağının Kaşgarlı Mahmud’un 1074’te kaleme aldığı “Dîvânu Lugâti’t Türk” adlı eseri olduğunu görmekteyiz.
Konu ile ilgili Cevdet Avcuoğulları’nın 1993 yılında İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Koruma Vakfı Yayınları’ndan yayınlanan “Türkiye Güreş Ligine Katılan Kulüplerin Çalışma Şartları ve Sporcu Kaynakları” başlıklı kitabında yazdıklarında konu şu satırlarla okuyucuya aktarılıyor:
“Güreşle ilgili yapılan araştırmalarda, kitap ve dergilerde güreşin kelime anlamından bahsedilmektedir. Sadece kelimenin etimolojisi ile ilgili olarak eski Türkçe’deki ‘Küreş’ sözcüğünden geldiği belirtilmektedir.
Kaşgarlı Mahmud’un halk ağızlarını araştırarak meydana getirdiği ‘Divan’ü Lügati’t Türk’ adlı meşhur eserinde kelime yine ‘Küreş’ olarak geçmekte ve Kaşgarlı ‘Kür’ kelimesinin anlamını yiğit, sarsılmaz, pek yürekli kabadayı adam şeklinde kaydetmektedir.
Kelimenin Türk şivelerindeki kullanımı ise Türkiye Türkçe’sinde ‘Güreş’ bazı ağızlarda ‘Güleş’ Moğolca’da ‘Güra’, Çağatayca’da küresmek, külesmek, Kazan Türkçe’sinde kirte, küreş, küreşü, küreşmek, Yakut Türkçesi’nde küreş şekillerindedir.”
Yine aynı kaynakta güreşin tanımı da, “Güreş; iki kişinin çeşitli oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmek için yaptıkları mücadeledir” şeklinde yapılmaktadır.
Cemal Alpman’a göre güreş, “bütün vücut bölümlerinin ortak çalışmasını gerektiren, ayrıca cesaret, intikal sureti, refleks, beceri, dayanıklılık ve kuvvet isteyen bir faaliyet olması nedeniyle hazırlığına erken yaşlarda başlanması icabeden yakın mücadele sporudur.”
Güreş hakkında yukarıdakilere benzer birçok tanım yapılmıştır. Bütün bu tanımlar göz önünde bulundurularak güreşin genel tanımını şöyle yapabiliriz: Güreş, kişinin vücut ağırlığı ve kas gücüyle birlikte teknik beceri ve zekasını kullanarak belirli kurallar doğrultusunda rakibine üstün gelme sanatıdır.