Olimpiyat gölgesinde kaybolmak!
Dünya’nın en kapsamlı spor etkinliği olan, 1896 yılında Yunanistan’ın başkenti Atina’da başlayan bu gizemli spor organizasyonu, içinde birçok hikâyeyi, toplumlar arası birleşme temelli düşünülerek, spor üzerinde centilmence oynayarak kazanmanın verdiği gururu, gerek bireysel olarak gerekse toplumsal mutluluklarla döndüren çok büyük bir evrensel şölen.
Dünya görüşü günden güne evirilerek günümüze uyarlanma çabasında. En büyük değişim, toplumsal cinsiyet ayrımı, renk ayrımı, din ve mezhep ayrılıklarını gözetmeden, temelde insan odaklı, insanın kendini ifade edebilme, hak ve özgürlüklerine sahip çıkabilme noktasında çok büyük oranda yenilenen bir düzene girmesi gerektiğini anlatan, sanatı ve sporu iç içe işleyen büyüleyici bir açılış töreni izledik.
Paris 2024 olimpiyatları tam da bu noktada dikkatimi çeken bir değişimle başladı. Olimpiyat halkalarının 5 tane olması, 5 ayrı kıtayı temsil etmesi ve renklerinin farklı olması da kıtaları ayıran özellikleri ile belirginlik gösteriyordu. Az önce de vurgu yaptığım gibi Fransa organizasyonunu, temelde eşitliğe ve insan haklarına vurgu yaparak, 5 ayrı renk kullanan ve ayrıştırılan kıtaları genel olarak tek renk kullanıp, birleşmekten yana mesaj vermeleri son derece değerli ve dönüşüm için yakılan büyük bir meşale oldu.
Peki, biz neredeyiz? Dünya nezdinde herhangi bir pasaporta sahip olmayan mültecilerin bile ki bir ayrım yapmak için söylemiyorum, olimpiyat bayrağı altında yarıştığı bir gerçeklik varken, neden biz Kıbrıslı Türkler uzaktan bakıyoruz. Neden ateşiyle yanan meşalede parlayacak insanlarımızı bu organizasyonda göremiyor, meşalenin ateşinde kül veya olimpiyat bayrağın gölgesinde kayboluyoruz.
Ülkemizde olan cevherleri neden dünya pazarına çıkaramıyoruz? Neden kendimizi kapalı tutup, tanınmıyoruz diyerek ilk kurşunu kendimize sıkıyoruz. Dünya sıralamasında elit seviye sporculara sahipken, gerekli desteği göremeyerek bu değerleri kaybetmekten usanmadık mı? Neden şimdi Olimpiyatlar’da olmasından gurur duyduğumuz Buse’leri artıramıyoruz? Neden onlara kendi ülkemizde destek veremiyoruz?
Asım Aras Astan, hiç bu ismi duydunuz mu? Kendisi şuan teniste kendi yaş kategorisinde Dünya bir numarası. Duymuşsanız gelişimi için nasıl bir yol haritası çizdiniz ey hükümetçilik oynayan, spor bakanlığı bile olmayan, sporu önemsemeyen, temelde Spor Dairesi altında, en büyük yapılan işin piyango çekilişi olan, onu da doğru dürüst yapamayan. Sanmayın ki size suçu yüklüyor ve eleştiriyorum. Bizler de ayni gemideyiz. Su alıyoruz, batmakla batmamak arasında ince bir çizgi üstündeyiz. Fakat sürekli birilerinin bize can yeleği atmasını bekliyoruz. Tanınmak mı istiyorsunuz? Sanat ve spor sayesinde Dünya nezdinde bu küçücük adanın, Kıbrıs’ın Türk tarafında yaşayan insanlarına ışık tutun, tutalım. Hep birlikte elimizi taşın altına koyalım. Bizlere başkasının can yeleği atmasını beklemeden, kendimiz yüzerek önce kıyıya, sonra da tüm ana kıtalara çıkarak onlara hakkımızla meydan okuyalım.
Spor ve sanat için ulusal bir siyaset planı oluşturalım. Günü kurtarmak için değil, uzun vadeli düşünelim. Değişen hükümetler bu plana sadık kalabilsin. Herkes yapılandırılacak bu projeye sahip çıksın. Unutmayın bir insan gelişir, bir ulus değişir. Bir değer çıkar, toplumsal değere dönüşür. Bu değişime, gelişime ve mazeretlere sığınmadan yaşamak sizce de en büyük hakkımız değil mi?