Geçtiğimiz günlerde, Kuzey Kıbrıs sporu üzerine adeta bir kabus gibi inen KKTC Milli Olimpiyat Komitesi’nde sürpriz bir değişiklik oldu.
Yıllardır “statükonun” da desteğiyile KKTC sporuna yön vermeye çalışan ve Kıbrıs’ta Barış ve Çözüm’e karşı olan bir zihniyetin temsilcisi olan KKTC MOK’un başkanı Eyyüp Zafer Gökbilen bu görevini bırakarak, KKTC Taekwonda, Karate ve vs. başkanlığına yani aslına rücu etti.
Bir anda boşalan KKTC MOK başkanlığı için başlayan bir kavganın içinden, Gökbilen’e yakınlığı ile bilinen yönetim kurulu üyelerinden Osman Erçiner by-pass edilirken, Gökbilen’in sadık takipçilerinden BRTK Spor Amiri ve STATÜKO’nun yılmaz bekçilerinden Serdar Savim, dünyada hiçbir kimsenin tanımadığı KKTC MOK başkanlığına getirildi. Aslında bu görev genel kurulun idi ya. Bir yasa tanımazlık da bu seçimde oldu.
Çok güzel bir gazetecilik örneği olarak dün, yeni KKTC MOK ile ilgili bir haber yapan YENİDÜZEN spor yazarlarından Hüseyin Kıral’ın bu haberine göre, iddialara göre Eyyüp Zafer Gökbilen’in başkanlık için desteklediği Osman Erçiner ile avukat Sadi Çelebi yönetim kurulu yönetim kurulundan istifa etti. Belli ki, KKTC MOK başkanlığı görevinden ayrılma nedeni halen ketum olan Gökbilen ve yandaşları yeni strateji gereği KKTC MOK’tan tasfiye edildiler.
Bu iç kavganın nedeni yakında anlaşılır. Bu tasfiye de acaba UBP Kurultay’ın bir hesaplaşması mı, yoksa UBP’ye rağmen Kıbrıs’ta artık bir çözüm için kolları sıvayan AKP’nin bir harekatı mı yakında göreceğiz.
Bir süre önce eski Futbol Federasyonu başkanı, UBP Belediye Başkan adayı Hasan Sertoğlu’nun, medyadan da büyük destek bulduğu KKTC MOK’un yapısının değiştirilmesi için başlattığı harekatı, UBP içindeki gücü hatta çok yakın olduğu TC Büyük Elçiliği’nin de desteğiyle bertaraf eden Gökbilen nasıl oldu da birden KKTC MOK başkanlığını bıraktı?
Sertoğlu ve arkadaşlarının istediği neydi? KKTC MOK tüzüğünün ve üye yapısının IOC kurallarına göre değiştirilmesi ve başta 32 federasyon olmak üzere, gerçek sahiplerine verilmesiydi.
Evet, bu iç hesaplaşmayı bir tarafa bırakarak, KKTC MOK’a ansızın zembille inmiş gibi başkan olan Serdar Savim’e bir göz atalım. 1963-68 yıllarında Lefkoşa’da “Kalebey” olarak bilinen çok değerli bir komutanın oğlu olan Serdar Savim, aslında kendiyle barışık, sevecen biri. Ne var ki, uzun yıllardır inancı doğrultusunda hep “STATÜKO”yu koruyan düşüncenin yanında yer alan ve KKTC’yi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir uzantısı olarak kabul eden Savim, dünyaca tanınmamış olsa bile KKTC MOK’un kurulduğu amaç olarak iddia edilen “OLİMPİYAT RUHU”nun çok gerisinde milliyetçi bir düşüncenin temsilcisidir diye düşünüyorum.
Bu bağlamda, Serdar Savim’in verdiği ilk demeçte “KKTC MOK’un doğal üyesi olan federasyonların katılımı sağlanacak” sözüne rağmen kuruluşlar, “Olimpik Charter”e ve 671961 sayılı TCM birlikler ve dernekler yasasına uygun olarak, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet Milli Olimpiyat Komitesi” adı altında 28 Ocak 1984 tarihinde kurulduğu iddia edilen KKTC MOK’un üye yapısı, Gökbilen’in başkanlığının devamı için değiştirilmişti.
2003 yılında, Kıbrıs’ta barışı öngören Annan Planı rüzgarı ile iktidara gelen CTP-BG hükümetlerinde Gençlik ve Spor Bakanı görevini yürüten, şimdiki CTP-BG Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğu, KKTC MOK’u 67/99 sayılı Beden Eğitimi ve Spor Yasasında yaptıkları bir değişiklikle, KKTC MOK’u pasifize ederek, ortadan kaldırırken, IOC kurallarına uygun Milli Olmpiyat Komitesi ile bu sorunu aşmaya çalıştı.
Ne var ki, daha sonra 2009 erken seçimlerinde başa gelen UBP hükümetleri, 67/99 sayılı yasada yaptıkları bir değişikle, Milli Olimpiyat Komitesini ortadan kaldırdı.
Düşünce yapısı olarak, Gökbilen’den farkı olmayan ve satükonun hizmetinde olduğu görülen Serdar Savim’in, Gökbilen’den farklı bir yönetim göstereceğine inanmıyorum. Yani, Türkçe’deki o ünlü söylem gibi “Al birini, vu ötekine”.
***
Fellahoğlu doğru aday
Lefkoşa Belediye’sindeki kaosların sonucu olarak, görevinden istifa eden Cemal Bulutoğulları’nın yerine yeni belediye başkanı seçimi için kollar sıvandı.
Bu bağlamda, Lefkoşa’yı kendileri mahvetmemiş gibi, UBP ile DP belediye başkanlığın aday gösterdiler. Bu arada DTP de Dr. Suphi Hüdaoğlu ile seçime girerken, iktidarda olduğu belediyelerde harikalar yaratan ve çağdaş belediyeciliğin ne olduğunu kanıtlayan CTP-BG’de çok değerli, hatta sporla içi içe olan bir parlementeri sayın Kadri Fellahoğlu’nu Lefkoşa Belediye başkanlığı için aday gösterdi.
Bu adaylık ile birlikte seçim rüzgarı Kadri Fellahoğlu’ndan yana esmeye başladı. Zaten, kendisi ile barışık, çağdaş ve yüreği insan sevgisiyle dolu olan Fellahoğlu’nun çok doğru bir aday olduğunu benim gibi tüm Lefkoşalılar da düşünüyor.
Bu düşünce ile Lefkoşa Belediye başkanlığını kazanacak olan Fellahoğlu’nun ,spor vizyonunu da belediyeye taşıyacağına yürekten inanıyorum. Türkiye’de de örnekleri olan Büyük Belediye anlayışıyle, başta tesis altyapısı, hatta sporcu altyapısında da bir lokomtif olacağına inanıyorum. HOŞGELDİN FELLAHOĞLU, LEFKOŞA SENİ BEKLİYOR.
***
Yusuf hoca, maçı tie-break’e bırakma
Bu yazıyı yazmayı hiç ama, hiç istemezdim. İnşallah, bu yazıdaki endişlerimiz gerçekleşemez. Kuzey Kıbrıs’ın Tenisine imzasını vuran çok değerli, dünyalar iyisi mükemmel insan sevgili Yusuf Yönlüer ne yazık ki, İstanbul’da KANSER denen o menhus hastalık ile müthiş bir maç yapıyor.
Bu maçın sonunda, Yusuf hocanın kazanması öylesine basit bir galibiyet değildir. Kazanmasının sonunda yaşam kavgasından zaferle çıkması olasılığı var. Kaybetmesi ise, yaşamının sonu demektir.
İşte, İstanbul’da bu kavgayı veren Yusuf hocamız, geçtiğimiz Pazar günü sessizce geldiği Gönyeli’de ailesi ile kucaklaşırken, Facebook’daki duygularını da açıkladı.
Yatsı namazı için girdiği Gönyeli Camii’nde Musalla taşının yanından geçerken, mesele bu taşın yanından yatay olarak mı, yoksa dikey olarak geçmek mi olduğu sorusunu sordu ve hastalığa inad dik olarak geçeceğini söyledi. Evet, hocam dik olarak geçeceğine inanırken, çok sevdiğin tenisteki bir söylem ile sana yanıt vermek istiyorum. Hocam, maçı TİE-BREAK”E BIRAKMA. ÖYLE BİR FOREHAND AT Kİ, HEM ÖLÜM, HEM AZRAİL PARÇLANAN FİLELER GİBİ PARÇALANSIN.