11 Ekim’de Cumhurbaşkanı’nı belirlemek üzere sandığa gideceğiz. Nisan ayında yapılması gereken, ancak içinden geçmekte olduğumuz pandemi sürecinde, Ekim’e ertelenen seçime giderken adaylar, propagandalarına hız vermiş bulunuyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Kıbrıs Sorunu ekseninde açıklamaların yanında, iç meseleler ve spor konusu da masaya yatırılmalı, bu konuda da Cumhurbaşkanlığı makamı girişimler ve liderlik yapmalıdır.
Peki nedir Cumhurbaşkanlığı’nın spor politikasında gitmesi gereken yol?
Bilindiği üzere, ülkemizin en temel sıkıntılarından biri siyasi istikrarsızlıktır. Büyük vaatler ve söylemlerle gelen hiçbir hükümet, 10-15 ayı geçiremiyor. Bu 10-15 aylık sürenin içerisinde de kurulan koalisyon hükümetleri (-ki tek başına iktidar artık imkansız gibi) 2-3 kez “ha bozuldu, ha bozuluyor” muhabbetiyle, içte değişikliklere gidiyor.
Biri çıkıp da bana söylesin, böylesi bir hükümet yapısıyla, içte orta ve uzun soluklu projeler nasıl tamamlanacak? Nasıl bir adım atılacak? Nasıl bu toplum daha ileriye, daha güzele, olması gerekene ulaşacak?
İşte bu noktada, Cumhurbaşkanlığı’nın koalisyonsuz ve kesintisiz görev süresi çok önemli. Göreve gelecek olan Cumhurbaşkanı, bu konuda da gerekli adımları atmalı ve sporun da önünün açılması için bir politika geliştirmelidir.
Bunu da Cumhurbaşkanlığı altında kurulacak olan ve Spor Hukuku’nu bilen üyelerden oluşan bir komisyon yürütmelidir.
Yani bireysel sporlar dallarında uluslararası alanda nasıl mücadele edeceğimiz, takım sporlarında ne gibi girişimler ve açılımlar yapılabilir zorlanmalıdır.
Bu yönde, yaşadığımız sıkıntılar, kapalı yapımız anlatılmalı, bu yönde lobicilik faaliyetleri yürütülmeli ve bıkmadan, usanmadan kapılar çalınmalıdır.
Tüm dünyaya bizim “Spor yapmak istediğimiz” ve başarılı olan isimlerimiz (-ki imkanlar sağlanırsa neler başarabileceğimizin göstergesidir) anlatılmalı, dahası ısrarla ve kararlılıkla istenmelidir.
Dışarıda bu politika güdülürken, içeride de gençlerin doğru alanda sporu yapabilecekleri teşviklendirmeler ve ödüller ile katkı ve liderlik sağlamalıdır.
Diğer bir açıdan bakacak olursak, nesilleri içine alıp yutan Kıbrıs Sorunu’na kapsamlı bir çözüm bulmak açısından, müzakerelerin gerçekleşmesi ve sonuca ulaşması en büyük gayemiz. Bu topraklarda yaşamış olan hiç kimsenin Kıbrıs Sorunu’nun çözümsüz kalmasını istediğini düşünemiyorum. Ancak, müzakereler devam ederken, biz içte de kendi ödevlerimizi yapmalı ve çözüm sonrasında hazır hale gelmeliyiz. Aksi halde, çözümden sonra afallarız, sarsılırız, ayakta duramayız.
Burada da kastım, çözüm müzakereleri devam ederken, Kıbrıs’ta yarın çözüm olacakmış gibi hazırlıklarımızı tamamlamalıyız. Federasyonlarımızın ve spor kulüplerimizin altyapısını güçlendirmeliyiz, tüzüklerini gelişmiş ülkeler düzeyine getirmeliyiz, ekonomilerini iyileştirmeliyiz, en önemlisi de yasalarımızı revize etmeliyiz.
Bunları talep ederken, spor komplekslerimizi gelişmiş ülkeler seviyesine eriştirmesini, iyileştirilmesini sağlamalıyız. Bunu yaparken de çözüm sonrasını düşünürken, kendi içimizdeki sporcularımızı da düşünerek yapmalıyız.
İyi bir zeminde futbol oynaması için, bir futbolcu illa ki çözümü beklememeli. Ya da konforlu bir tribünde bir futbol müsabakasını izlemek için, bir futbolsever.
Bir hentbolcu kışın titreyerek ısınmaya çıkmamalı bir salonda, ya da bir basketbolcu battaniye oturmamalı, sırasını beklerken kenarda, çözüme kadar.
Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, spor konusunda da bir iki noktayı bir kenara not etmeye çalıştım. Dilerim ki, sonraki süreçte bu adımlar adımlar atılır ve hem içte, hem de dışta atılacak olan adımlarla, sporumuzun çıtasını daha yukarılara çıkartabiliriz.
Messi ve Ronaldo aynı takımda oynar mı?
Geçen hafta İspanyol devi Barcelona’nın çöküşünü uzun uzun yazdık, bu sayfalarda. Belli ki, bu çöküşün tahribatı çok derin oldu Barcelonalı’ların içinde.
Teknik heyet değişirken, kulüp idarecileri de değişime gidiyor, birçok futbolcu satılık listesine alındı ve futbol tarihinin efsanelerinden Ronald Keoman takımın teknik heyetinin başına getirildi.
Peki Messi’nin beynindeki yıkımın etkileri geçti mi?
“Hayır!”
Yıldız futbolcu, Şampiyonlar Ligi’nde 8-2’lik Bayern Munih hezimetinin ardından, her fırsatta ayrılmak istediğini dile getirmiş, çiçeği burnunda teknik direktör Keoman onu ikna etmeye çalışmış, birkaç kez konuşmuşlardı.
Belli ki bu da ilaç olmadı ve Katalonya Radyosu (RAC1)’na konuşan Arjantinli futbolcu, “Geleceğimi Barcelona’da görmüyorum” dedi.
Futbol otoriteleri bu aralar Messi’nin adıyla İnter’i, Manchester City’i, Paris Saint Germain’i anarken, Juventus’u da anmaya başladı.
Hatta güzel ve kaliteli bir montajl Dybala’nın kafasının yerine Messi’nin kafasını yerleştirerek, onu Ronaldo ile yan yana paylaşanlar da oldu.
Düşünsenize, çağın en iyi iki futbolcusu (tartışmasız) Messi ve Ronaldo aynı takımda… İmkansız mı? 8-2’den sonra hiçbir şey imkansız değil… Neden olmasın?
Bir bakarsınız ki 7 numaralı Ronaldo’nun yanına, 10 numaralı Messi de gelir ve Juve’nin forvet hattını oluştururlar. Bir savunma oyuncususunuz ve karşınızda bu iki yıldızı görürsünüz, birine tedbir alsanız, düğümü diğeri çözecektir. Elinizdeki tüm kozları, bu iki yıldıza kaydırırken aradan Dybala, D.Costa, Cuadrado gibi isimler çıkacak.
Yeni bir galaksiye açılacaktır Seria A, bundan eminim. Hem futbol kalitesi anlamında, hem de ekonomi anlamında.
Avrupa’da tek maç formatı devam edecek mi?
Pandemi sürecinden dolayı bu yıl tercih edilen, tek maç eleme sistemi, birtakım tartışmaları beraberinde getirirken, UEFA Başkanı Aleksander Ceferin, bu uygulamanın Avrupa kupalarında gelecek yıl da uygulanabileceğini söyledi.
Ceferin, Şampiyonlar Ligi finali sonrasında yaptığı açıklamada: “Bu formatı uygulamaya mecbur kaldık ama şimdi gelinen noktada yepyeni bir şey keşfettiğimizi fark ettik. Tek maçlı eleme sisteminde maçlarda çok fazla taktik kullanılmadığını gördük. Tek bir maç olunca bir taraf gol attığında diğer tarafın da mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde karşılık vermesi gerekti. Eğer iki ayaklı maç sistemi kullanılmış olsaydı kaybeden tarafın rövanşta kazanmak için zamanı olurdu.
Maçlar çok daha heyecan vericiydi; ama çok daha az maç oynandığı ve yayıncı kuruluşların eskisi kadar çok maç yayınlayamadığı gerçeğini de gözardı etmememiz gerek. Tüm bu karmaşa sona erdiğinde uygulamanın devam edip etmeyeceği üzerinde toplantılar yapacağız” dedi.