Yıllardır Temmuz ayı içine denk gelen bisikletin en büyük organizasyonu Tour de France bu sene global pandemi dolayısıyla aksayan takvimin revize edilmesi sonucu kendine Eylül ayı içinde yer buldu. Açıklanan revize takvim bizlere Kasım ayı sonuna kadar iş çıkışı Gönyeli çemberi trafiği kadar sıkışık bir yarış bolluğu sunarken, türlü türlü bilinmezlikleri de beraberinde getiriyor.
Ağustos ayı başında haftalık turlar ve günlük yarışlar ile başlayan “yeni normal” sezon, Ağustos ayı sonunda ilk büyük tur ile tam gaz devam ediyor. “Eski normal” içerisinde ilk 3 haftalık büyük turumuz İtalya’da organize edilen Giro d’Italia olurken Tour de France organizatörü ASO, yaptığı baskılar sonrası istedikleri şekilde Tour’u takvime almayı başardı. Bugüne kadar 106 kez yapılan Fransa Turu, sadece 1915-1919 1. Dünya Savaşı ve 1940-1947 2. Dünya Savaşları sırasında koşulamamıştı. 1903 yılında ilk kez yapılan yarışın 2020 yılında 107. edisyonun da kesintisiz şekilde yapılacağı böylece kesinleşmişti.
Uzun zamandır alışık olmadığımız bir iklimde ve alınan sağlık önlemleri ile başladı Fransa Turu. Kapitalizm’in taşıyıcı kolonu olan “marketing” sebebiyle her sene bisikleti pazarlamak istedikleri bir ülkede yarışın ilk 2-3 etabını organize eden ASO, oluşan sebeplerden ötürü Grande Depart’ı Fransa’da Nice’den başlatmak durumunda kaldı. İlk hafta sonunda, oldukça zorlu geçmesi beklenen önümüzdeki 2 hafta öncesi gidişat az biraz belli oldu gibi. Daha doğrusu şöyle diyelim, yarışı kazanacak olanlar halen belli değil ama kazanamayacak olanlar belli oldu diyebiliriz.
İlk etap beklenenden çok fazla kaos ile başladı. Aylardır yağmayan yağmur Nice sokaklarına düşünce, yaz boyunca asfaltta biriken yağ, toz, kir vb. atıklar yolu tam bir buz pistine çevirdi. Bu nedenle yarışın favorileri henüz ilk günden kazalar yaşarken, ya takım liderleri ya da takımdaki liderlerin önemli destekçileri kaza yaparak ağır darbeler aldı. Bu etapta unutulmazlar arasına girenler ise Jumbo Visma takımından Tony Martin’in yarışı yavaşlatmasına rağmen atak yapan Astana takımının lideri Miguel Angel Lopez’in iniş sırasında yol kenarındaki tabelaya çakılması, son 3 km kapısında yarışın favori isimlerinden ve Fransızların ondan artık şampiyonluk beklediği Thibaut Pinot’nun kazaya karışıp yaralanması ve 2 sene önce bir Tour de France etabında diz kapağını kıran Philippe Gilbert’in yine aynı diz kapağını düşerek kırması oldu. Henüz ilk etapta Gilbert ile birlikte takım arkadaşı John Degenkolb’un da yarış dışı kalması ile birlikte Lotto Soudal takımı kabus gibi bir gün geçirmiş oldu. İlk etap sonrası Lotto Soudal tüm taktiğini değiştirerek artık etap galibiyeti kovalamaya başlayacaklarını da hissedebiliyoruz. İlk etabın sprint finish’ini ise beklenmedik bir isim olan UAE Team Emirates sürücüsü Alexander Kristoff kazandı ve sarı mayoyu üzerine giydi.
İkinci etaba Kristoff önderliğinde ve giydiği sarı mayonun altına sarı tayt tercihi ile görsel olarak gözlerimizin kanamasına sebebiyet vererek başladık. Tour’un bu seneki “tırmanışçılara özel” parkurundan mütevellit henüz ikinci etapta tırmanmaya başlayan bir peloton* vardı karşımızda. Geçtiğimiz sene Tour de France’ın heyecanlı geçmesinde büyük payı olan, bisikletin “makineleştiği ve robotlaştığı” bu dönemde içgüdüsel olarak yarışmayı çok seven Fransız sürücü Julian Alaphilippe, ikinci etap sonunda atak yaparak yanına genç yetenek Mark Hirschi ve Adam Yates’i de alarak finishe geldi. Son bölümde yaptığı atağa kimse karşılık veremeyince “LouLou” sarı mayoyu tekrar üstüne giyme şansını elde etti. Onu izlemek hakikaten çok ayrı bir keyif.
Yine bir toplu sprint finish’ine sahne olan 3. etabın sonunda çizgiye iyi giren Lotto Soudal sürücüsü Caleb Ewan, belki de kendisine en uygun profilde olan etabı kazanmayı başardı ve 2 sürücü kaybeden ekibine moral kazandırdı. Buraların aranan adamlarında Elia Viviani yine ortalıkta gözükmedi, yeşil mayonun gedikli sahibi Peter Sagan ise güçsüz gözükmesine rağmen yeşil mayoyu sırtına geçirmeyi başardı.
Dördüncü etap bir kayak merkezine doğru çıkılan ve yokuş finishi ile sonlanan bir profilde olduğundan, kayak sporu ile hayli içli dışlı olan Slovakların yarışı domine etmesi gayet doğal. Eski bir kayakla atlamacı olan Jumbo Visma takımının favori lideri Primoz Roglic etabı kazanırken, vatandaşı genç bisikletçi Tadej Pogacar da etabı ikinci sırada bitridi. Henüz bu noktalarda atak yaparak etabı kazanan Roglic, rakiplerine önemli bir mesaj vermiş oldu haliyle.
Beşinci etapta peloton dinlenme kararı aldı ve yarışın en uyuz etabı bu günde geçildi. Hiçbir kaçış atağının olmadığı, bisikletçilerin gün boyu esnediği ve televizyon başında bizlerin yarış dışından herşeyi konuşmak zorunda kalan yorumcular Caner Eler ve Sarper Günsal’ı dinlediği bu 183 km’lik etabın sadece son 200 metresi bizlere heyecan verdi. Bu sezon “all rounder” teriminin tanımını baştan yazan Belçikalı sürücü Wout van Aert, Strade Bianche ve Milan Sanremo galibiyetlerinden sonra burada da etabı sprint ile kazanmayı başardı. Yarış sonunda ise sarı mayoyu koruduğunu düşünen Alaphilippe gelen 20 saniyelik ceza sonrası, Mitchelton Scott sürücüsü Adam Yates bir anda sarı mayoyu üstünde buldu. Yarışın son 20 km’sinde
Altıncı etabın son bölümünde yer alan tırmanma öncesi kaçışta kendine yer bulan ve pelotonun onları affettiği gözlenen Astana sürücüsü Alexey Lutsenko Tour’un ilk kaçış galibiyetini elde etti. Affetmekten kastım şu aslında, ilk gün etabında pelotonun yarışı ortak karar ile yavaşlatmasından sonra atak yaparak kaçış organize eden Astana ekibi tepki çekmişti ve sonraki günlerde hiçbir kaçışa gitmelerine izin verilmemişti. Bu durum ortadan kalkmış gibi gözüktü ve Lutsenko etabı Astana’ya kazandırmış oldu. Bu noktada bizlere güçsüz gözüken Inesos takımından ara ara ataklar görsek de, Sumweb sürücüsü Benoot’un yarış sonu yaptığı açıklama akıllarda soru işaretleri bıraktı. Etabın son kilometrelerinde takım lideri Egan Bernal’in, tempo yapan takım arkadaşına “Easy easy” diye bağırdığını söyleyen Benoot, Ineos’un zorlandığını ima etti gibi geldi bize.
Yedinci etap yine bir Wout van Aert şovuna dönüştü. Kafa rüzgarlarının etkisiyle birlikte bizim izlemekten zevk aldığımız ama sürenlerin hiç de keyif almadığı echelonların** oluştuğunu gördük. Bu noktada tempo yapan Ineos takımı birçok favori ismi dökmeyi başarırken, kendi takımlarından Richard Carapaz’ın mekanik sorun yaşaması ile birlikte onun da geride kaldığını gördük.
Sekizinci etapla birlikte Pireneler’e de merhaba dedik ve tırmanmaya başladığımız Cumartesi günü kaosu da beraberinde getirdi. En son 1985 yılında Bernard Hinault ile gelen Fransız bir Tour şampiyonu sonrası 1989 yılında efsanevi “8 saniye” ile Tour’u kaybeden Fransız Laurent Fignon’un getirdiği o “Tour Laneti” yıllar sonra bir diğer favori Fransız Thibaut Pinot üzerinde de bir kara bulut olarak dolaşıyor gibi. Geçtiğimiz sene yine favori olduğu Fransa Turu’nu ağlayarak -ve bizi de ağlatarak- bırakmak zorunda kalan Pinot, hayalleri bir sene daha ertelemek durumunda kalmıştı. Bu sezona pandemi sonrası çok güzel bir performans sergileyen Pinot, ilk gün karıştığı kaza sonrası kendini bir türlü toparlayamadı ve 7. etap tırmanışı sırasında grubun iyice gerisine düştü. İnanılmaz kırılgan bir yapısı olan ve psikolojisi çok çok kolay bozulan Pinot için Tour, önünde yer alan 2 haftaya rağmen kafasına bir anda bitmişti bile. Yine üzüldük, yine kızdık. Ama elbet 1-2 sene içerisinde Pinot kendini toparlayıp buralarda daha iyi performanslar sergileyecektir. Henüz ilk hafta içerisinde tüm şansını kaybeden Pinot sonrası takımı FDJ’nin direktörü Marc Madiot’nun çok formda olan sprinteri Arnaud Demare’ı buraya getirmediği için aşırı derecede pişman olduğuna eminim.
Pazar günü dokuzuncu etap tam bir duygusal roller coaster olarak tarihe geçti. Tour de France tarihinde ilk kez koşulan Pau-Laruns parkuru ve parkur içindeki Col de Marie Blanque yokuşu bizlere seyir zevki yüksek bir etap izletti. Kısa ve patlayıcı etapları bu sene bolca yarış parkuru içine yerleştiren ASO direktörü Christian Proudhomme, bunun karşılığını aldı diyebiliriz. Etabın ortalarına doğru kaçışını gerçekleştiren Sunweb’in genç sürücüsü Marc Hirschi, tüm tırmanışları ve son inişi de önde geçmeyi başardı. 27 saniye fark ile son inişi bitiren ve kalan 7 kilometreye bu avantaj ile giren Hirschi’nin yarışı kazanmasına kesin gözle bakılıyordu. Kazandığı takdirde 22 yaşında olması sebebiyle Lance Armstrong’dan sonra Tour’da etap kazanan en genç isim olacak, aynı zamanda Fabian Cancellara’dan sonra etap kazanan ikinci İsviçreli bisikletçi olma şansını elde edecekti. Fakat gerçek hayat peri masalına benzemiyor, son derece vicdansız olan bisiklet sporu ise buna çoğu zaman izin vermiyor. Son 2 km’de yarış favorileri Egan Bernal, Primoz Roglic ve Mikel Landa ile Tadej Pogacar’ın oluşturduğu grup Hirschi’yi yakaladı ve son düzlüğe bu ekip beraber girdi. Hepimiz ekran başında Hirschi’nin tekrar gücünü toparlayıp sprinte girmesini ve etabı kazanmasını bekledik. Sprinte girmeye girdi Hirschi, ama Pogacar ve Roglic arkasında ancak 3. sırada bitirebildi etabı.
Etap sonunda dinlenme gününe girilirken Adam Yates sarı mayoyu Primoz Roglic’e devretti. Bundan sonra kontrol 2. Hafta başında Jumbo Visma takımında olacak. Heyecan giderek artıyor, bugün dinlendikten sonra yarın daha da heyecanlı şekilde Tour devam edecek. Haftaya görüşmek üzere…
*Peloton: Etap sırasında toplu halde giden ana grup
*Echelon: Çapraz karşı rüzgarlar sırasında sürücülerin yine çapraz şekilde bir formasyon oluşturması.