Daha bir ay önce el sıkışarak takımın başına gelen bir teknik direktör, ligler başlamadan, futbolcuların isimlerini bile tam öğrenemeden yine el sıkışarak takımdan ayrılıyor. Hoop, aradan kısa bir süre geçtikten sonra bir başka takımın başkanı ile yeni el sıkışmalar…
Ayrılırken, “Sorun yok” gibi yapıyorlar ama belli ki sorun var; Ya kendisinin, yardımcılarının veya futbolcuların maaşları ödenmiyor, ya söz verilen isimler takıma alınmıyor veya fiyatlar el yaktığı için alınamıyor. Ya da kulüpler de işe uyandı; “Şampiyon olsak ne olacak, olmasak ne olacak. Bir günlük sevinç için bunca borca girmeye değer mi? Düşmeyelim yeter” diye düşünüyorlar. Bu da başarıya susamış teknik adamları kesmiyor, ayrılıyorlar.
Sayıları bir hayli fazla olan teknik adamların arasından sadece bir elin parmakları kadar sayıda kişi sürekli takımlar arasında geziyorlar. Bunlar çok mu başarılı, yoksa bu işin yenileri oldukları için başarıya susamış kişiler mi oldukları bilinmiyor ama nedense sürekli takım değiştiren teknik adamların isimleri hemen hemen aynı.
Vardır bir hikmetleri herhalde…
Bir de, eczacı gibi diplomasını kiraya verenler var. Kendileri yedek futbolcularla birlikte kenarda otururken, teknik direktörlük diploması olmayan ama nedense yönetime daha fazla güven veren isimler çatır çatır takımları yönetiyorlar. Diplomasını kiraya verenler de, hus olup oturmanın bedeli olarak ayda bir iki bin liraya talim ediyorlar. Geçmiş sezonlarda çok gördük böylelerini. Arada bir “Ben de buradayım ha…” gibisinden yedek kulübesinden kalkıp sahadaki futbolcuya seslenmeye başladığında, takımı yöneten esas oğlan kendisine öyle bir bakıyor ki, ıslatılmış kedi gibi sessizce yerine oturuyor.
Zor tabi bu işler…
Yıllarca futbol oynamış, çeşitli kurslardan geçip en sonunda teknik direktörlük belgesine hak kazanmış kişi olarak sana takım yönetmek için teklif gelmesin, daha alt kategoride diploması olan biri gelsin takım yönetsin. Bir de küfür eder gibi “Diplomanı kullanalım, karşılığında üç-beş kuruş veririz, ne dersin” sözü ile cinleri başına toplasınlar.
Bunlara değil de, kızdığım, daha doğrusu acıdığım bazı teknik adamlar var tabi.
Sezon başlarında teklif almazlar ama hiç vazgeçmezler. Sezon ilerler, 3-5 hafta kötü sonuçlar alan takımların maçlarını takibe başlarlar. Tribünde, ya yöneticilerin ya da yönetime etkisi büyük fanatik taraftarların arasına otururlar, sonuç kötü olduğunda “Niye o oynuyor da bu oynamıyor. Niye şu düzen yerine bu düzende takımı oynatmıyor. Niye şunu çıkarıp bunu koymuyor” diye başlarlar makinalı tüfek gibi eleştiri yağmuruna. Ta ki… Takımın teknik adamı kovulsun, yerine birini almadan önce hani belki kendisi de düşünülür diye.
“Beceremiyorum, en iyisi ben bu işi bırakayım” demek akıllarına gelmediğinden midir, yoksa hırsları akıllarının önüne geçtiğinden midir? Nedir, asla vazgeçmezler bu işi sürdürmekten.