Kıbrıslıların omuzlarda taşıdığı efsanenin vedası

Dün yaşamını yitiren, Kıbrıs'ın efsane futbolcusu Sevim Ebeoğlu, YENİDÜZEN’e konuşmuş, kendini anlatmıştı. Tanju Konuralp imzası ile Adres Kıbrıs dergimizde yayınlanan o röportaj

AEL Limasol ve Doğan Türk Birliği formalarıyla gol krallığı ve şampiyonluklar yaşadı, iki toplumdan tüm Kıbrıslılar omuzlarında taşıdı, ortak sevinçlerin odağı oldu.

1953 yılında 5 Kıbrıslı Türk, bir Ermeni ve Kıbrıslı Rumlardan oluşan ‘KIBRIS KARMASI’ takımı ile İsrail’e karşı sahaya çıkan isimlerden biriydi.

Düğün tebriğini bırakıp AEL Limasol maçına gitmişti!

1952 yılında eşim ile evlendiğimiz gün, evde tebrikleri kabule başlayacağımız sırada eşime, bir yere gidip gelmem gerektiğini söyleyerek çıktım. AEL’in yine şampiyonluğa oynadığı bir dönemdi ve o gün önemli bir maçımız vardı. Eşim evde yalnız başına tebrikleri kabul ederken ben, sahada şampiyonluk için mücadele vermekteydim. Tribünlerden ise evliliğim üzerine tezahüratlar yükseliyordu. İşte benim futbol aşkım böyle bir şey

3 Şubat 1931 Alektora Limasol doğumlu olan Sevim Ebeoğlu, on yaşında başladığı ve halen kopamadığı futbol aşkını ve bu tutkuyu yaşarken günümüze kadar yaşadıklarını okuyucularımızla paylaştı.

 

AEL VE EBEOĞLU

Futbola nasıl başladınız?

1941 yılında ilkokul öğrencisi iken, dönemin en iyi futbolcularından ve aynı zamanda beden eğitimi öğretmenimiz olan Moreket, bana futbolu aşıladı. 1946 yılında ise ilk kez, Ziya Rızkı himayesinde dönemin adı ile Leymosun Türk Spor Kulübünde futbol oynamaya başladım. 16 yaşıma geldiğimde, Leymosun Türk Spor Kulübü’nün A takımına yükseldim. Bu dönemlerde sergilediğim başarılı futbol, bana, AEL’den bir teklif gelmesini sağladı. 1950 yılında, AEL’de futbol oynamaya başladım. Tabii o dönemlerde, şimdiki gibi profesyonel futbol anlayışı henüz oluşmamıştı. Takımlar, oyuncularına iş buluyor ve bazı desteklerde bulunuyordu. Futbolcular ise aynı anda farklı takımlarda oynayabiliyordu. Yaklaşık sekiz yıl boyunca AEL’de oldukça verimli bir dönemim oldu.

Olayların başladığı dönemlerde AEL’in kadrosunda olmanızdan kaynaklı bir sorun yaşadınız mı?

Kesinlikle yaşamadım. Aksine takım içerisinde ve taraftarlar tarafından oldukça sevilen bir kişiydim. Ancak bir gün, tamamen benim dışımda gelişen bir olay sonrasında, yalnızca Limasol sınırları içerisindeki maçlara katılma kararı aldım. İskele’de şampiyonluğa oynadığımız bir maçta, attığım gol ile maçı kazandık ve seyirciler sahayı şişe yağmuruna tuttu. Olay çok büyümedi ve AEL şampiyon oldu. Bu arada 1956 yılında, Londra’nın 2. Lig takımlarından Coventery City’de dört aylık bir dönem geçirdim. Bu sırada AEL’den yaklaşık 25 futbolcu ayrılmıştı. Bu dört ayın sonunda AEL beni tekrar istediğini belirtti. Hatta adaya geldiğim gün, beni limandan alıp direkt maça götürdüler. Yine bir şampiyonluk maçı idi. Apoel ile oynadığımız maçta, attığım tek gol ile AEL tekrar bir şampiyonluk elde etti. AEL’de bulunduğum dönemde, üç şampiyonluk ve iki gol krallığı yaşama şansım oldu. Ancak 1957 yılında olayların ciddi boyutlara ulaşması ile başkan ile görüşüp takımda bulunmamın doğru olmayacağını söyledim. O da oldukça anlayışlı bir şekilde bana, kapısının her zaman açık olduğunu söyledi ve ayrıldık.

 

Bu arada bir de Kıbrıs Karması ve İsrail ziyareti var bildiğimiz kadarı ile...

1953 yılında içlerinde benim de dahil olduğum beş Kıbrıslı Türk, bir Ermeni ve Kıbrıslı Rumlardan oluşan Kıbrıs Karması takımı ile İsrail’e iki ziyarette bulunduk. O dönem ayakkabılarımıza, deriden yaptığımız tıpları çakarak, çimde kaymadan top oynamaya çalışıyorduk. Olanaklar, dünyaya nazaran oldukça kısıtlıydı. Ama yine de başarılı sonuçlar alan bir ekiptik. Hatta bir dönüşümüzde, Yunanlı bir gazeteci takımın antrenörüne; takımda nüfusa göre fazla Türk oyuncunun olduğunu ve bunun nedenini sormuştu. Antrenör ise kendisi için önemli olanın, oyuncuların kalitesi olduğu cevabını vererek, tavrını koymuştu.

 

DTB VE EBEOĞLU

Bu dönem sonrasında mı DTB kadrosuna dahil oldunuz?

Evet. 1957 ile 1963 yılları arasında Doğan Türk Birliği kadrosunda yer aldım. Bahsi geçen altı yılda Doğan Türk Birliği iki kere şampiyon olurken, ben de iki kere gol kralı oldum. Başında da bahsettiğim gibi, bu dönemlerde tek bir takımda oynamak zorunluluğu yoktu. Bazı önemli maçlarda, destek amaçlı oyuncu değişimleri yapılabiliyordu. Bu amaçla ben de, aynı dönem içinde birçok takımda futbol oynadım.

Türkiye veya diğer ülke takımlarından herhangi bir teklif aldınız mı?

Yalnızca bir Türkiye ziyaretimizde, yine Doğan Türk Birliği kadrosunda olduğum dönemlerde, Fenerbahçe’nin antrenörü oynadığımız maçı izlemiş. Maç sırasında 10 numaralı oyuncunun kim olduğunu sormuş. Benim olduğumu öğrenerek, yanıma geldi ve ilk olarak bana kaç yaşımda olduğumu sordu. Ben o dönem 29 yaşındaydım. Bunu duyunca, yaşımın ilerlemiş olmasından dolayı duyduğu üzüntüyü bana belirtti. Bunu dışında bir teklif almadım.

Fenerbahçe’nin efsane ismi Lefter ile de bir dostluğunuz olduğunu duyduk.

Lefter ile tanışmamız, Fenerbahçe’nin adaya ziyareti sırasında meydana geldi. O dönemde ben Kıbrıslı Türk olarak Rum takımında, Lefter ise Rum olarak Türk takımında oynuyordu. Bu durum ikimizin yakınlaşmasını sağladı. Daha sonraki yıllarda, Türkiye ziyaretlerimde mutlaka Lefter’i de arar ve görüşmeye çalışırdım. Son olarak hastaneye yattığı dönemde, yine Büyükada’daki evine gittim. Ancak oğlu bana hastanede olduğunu söyledi. Ben de oğlundan Lefter’e, geldiğimi ve kendisini bulamadığımı iletmesini rica ettim. Ancak ne yazık ki Lefter hastanede yaşamını yitirdi.

 

AEL’İN RENKLERİNİ SARI-LACİVERT YAPTI

AEL’in renklerini de siz belirlediniz. Bu nasıl oldu?

AEL’de oynadığım dönemlerde formalarımız, beyaz gömlek ve mavi şorttu. Bir gün kulüp başkanı, İngiltere’ye bir ziyaret öncesinde bana, takıma farklı renklerde formalar yaptırmayı düşündüğünü ve ne renk yaptırması konusunda fikrimi öğrenmek istediğini söyledi. Ben de Doğan Türk Birliği ve Fenerbahçe takımlarına olan tutkum nedeniyle, sarı lacivert önerisinde bulundum. O gün itibariyle, takımın renkleri sarı lacivert oldu.

AEL camiasında halen büyük saygı gören bir isimsiniz. İlişkileriniz ne şekilde?

Size şöyle bir anıdan örnek vermek isterim. 1952 yılında eşim ile evlendiğimiz gün, evde tebrikleri kabule başlayacağımız sırada eşime, bir yere gidip gelmem gerektiğini söyleyerek çıktım. AEL’in yine şampiyonluğa oynadığı bir dönemdi ve o gün önemli bir maçımız vardı. Eşim evde yalnız başına tebrikleri kabul ederken ben, sahada şampiyonluk için mücadele vermekteydim. Tribünlerden ise evliliğim üzerine tezahüratlar yükseliyordu. İşte benim futbol aşkım böyle bir şey. AEL’e de ayrıca bir sevgim var elbette. Bu sevgimin karşılığını ise bugün, halen görmekteyim. Neredeyse her organizasyona davet ediliyorum. 44 yıl sonra tekrar şampiyonluk kazandıkları zaman, bana bir forma hediye ettiler. Yapılacak törenlere beni ve eşimi de davet ettiler. Bunlar oldukça güzel duygular.


 

FUTBOL Haberleri

BTM Kurulu kararları
Disiplin Kurulu kararları
Doğan’dan bir kayıp da İskele’de: 2-2
Gollü derbi Çetinkaya’nın: 4-2
Futbolda alınan sonuçlar