Bu bir özlem yazısıdır. Çocukluk günlerine özlem, Kaymaklı’ya özlem, insanın kendine, o en saf haline özlem yazısıdır.
***
Arşivime kesip almışım bir gazeteden aşağıdaki fotoğrafı. Fotoğrafın altında “1964 yılı sonunda Akdeniz köyünde çocukların köy sahasında futbol oynamaları” yazıyor.
Fotoğrafın deklanşöre yansıdığı yıllar Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmaların yaşandığı yıllar. O çatışma yıllarında, ülkemiz sporuna belki bir başka yazımızda değiniriz. Ama burada oraya girmeyeceğiz.
Ancak fotoğrafa baktığımda gördüğüm, bir diğer şey de çocukluğum (uz).
***
Bizim ve bizden önceki nesilden gelen hangimiz, top koşturtmadık ki, toprak sahalarda ya da yolların içinde, asfalt üzerinde?
Yorulmak bilmeden saatlerce süren futbol maçlarımızın sonunda, dizlerimiz-dirseklerimiz kan içinde kalmış bir halde biterken, o günkü müsabakalar. Ertesi günün maç planını kafalarımızda kurmaya başlardık bile.
Böyle bir çocukluktu bizimkisi… Asfalt üzerinde kimi zaman Maradona, kimi zaman Kempes, kimi zaman da Romario olurduk. Bu yıldızları da haftada bir Şampiyonlar Ligi maçlarını izlerken, takip edebilirdik. Saçımızı, başımızı onlar gibi yapardık.
Üzerimize geçirdiğimiz her mavi t-shirt İtalya forması olurken, sarılar Brezilya, beyazlar da İngiltere’ydi.
***
Şimdiki çocuklar pek bilmezler ama kale direklerimiz iki küçük taş parçası olurdu ve yaşı en küçük olanlarla, biraz kilolu olanlar korurdu o kaleyi. Takım kaptanı da seçerdik, o da yaşı en büyük olanımızdı.
Bir de topu olanlar torpilliydi, içeride oynardı. Onlar kaleye geçmezdi. Yoksa topu alıp kaçar, biz de küserdik. Hani top derken, öyle şimdikiler gibi zannetmeyin. Bu toplarımız da genellikle, patlayan ve bilinçli boşalttığımız basketbol toplarıydı. Hani öyle abanınca, üst bacakta ağrı oluşturan cinsten.
***
Çok da başarılı futbolcular yetiştirmişti o sokaklar (-hem de tüm bölgelerde). Yürüyüp gidenlerimiz oldu aramızdan. Gururla onları izledik mahalle maçlarındaki takım arkadaşlarımızı, doldurduğumuz Kaymaklı tribünlerinde.
Ne halı sahalar girmişti hayatımıza, ne çim sahalar. Ancak mutluyduk, o asfalt üzerinde, ya da taş parçaları ile dolu olan o sarı topraktan zeminlerde.