Hani bir söz vardır “Çok okuyan değil çok gezen bilir” işte Wimbeldon gözlemim de bu sözün anlamını tüm gerçekliği ile ortaya koyan önemli bir sözdür.
Londra’da bulunduğum sürede, sadece sportif bakımdan değil, genel olarak yaşadıklarım, hissettiklerim, gördüklerim her açıdan önemli bir deneyim olmuştur.
Daha önceleri de çeşitli vesilelerle Londra’ya gittim. Önemli bir kısmı sporif içerikli olmasına rağmen hiçbir organizasyondan bu kadar etkilendiğimi hatırlamıyorum. Gerçekten organizasyon yapmak sanıldığı kadar basit bir iş değildir. Sadece spor karşılaşması olarak olaya bakmamalıyız.
Esas olan turnuvanın gerçekleşmesi için her alanda yapılan ciddiyet, disiplin ve organizasyon prensipleridir. Düşünün bir kere, müsabaka öncesinden başlayan düzen ve intizam, kort alanında yerimize oturuncaya kadar sistematik bir şekilde devam ediyor. Korta girişten başlayan organizasayon mükemmelliği, sahadaki top toplayıcılardan tutun da hakemlere, müsabakalarda seyircilerin kurallara uyumu, büyük bir disiplini, tam bir sportif kültürü ve organizasyonun mükemmeliğini yansıtıyor.
Demek ki yapılan işte sorumluluk ve paylaşımcılık anlayışı herkes tarafından iyi bir şekilde yerine getirilirse, organizasyonun mükemmel olması diye bir durum söz konusu olamaz. Sorumluluk bilinci her şeyden önde gelmektedir.
Bir de ülkemizdeki gerçekler vardır. Bu organizasyonu yakından görüp yaşadıktan sonra ülkemizde yapılanları eleştirmemin de bir anlamı olmayacağına inanıyorum. Çünkü maalesef bizler olayları iş olsun diye yapıyoruz.
Hala daha protokol tribününü bile organize edemediğimiz bir süreçte, genel organizasyonları eleştirmemim gerçekten hiçbir anlamı yoktur. Böyle bir noktaya gelmemiz hayalden öte bir şey değildir. Küçümsemek bakımından söylemiyorum, yapısal karakterimiz buna izin vermiyor diye düşünüyorum.
Bazı maçlar oynanırken yağmurun yağması ile birlikte, kortun üzerinin kapanması ve maçın devamının sağlanması müthiş bir teknolojik sistemdi. Herhalde teknolojinin nimetlerinde yararlanmak bu olsa gerek. Yağmurun başlaması ile birlikte, kortun üzeri 20 dakikada kapandı ve inanın gün ışığından hiçbir farkı olmayan bir ışıklandırma sistemi ile oyunlar oynandı.
Kısacası dünyanın en önemli tenis organizasyonlarından biri olan Wimbledon turnuvasını sportif bakımdan izlemenin yanında organizasyonun ciddiyetini yaşamak ve hissetmek beni daha çok etkilemiştir.
Maçların geçmiş yıllardaki gibi çok üst düzeyde olmamasın bizim şanssızlığımızdı. Çünkü üst düzey teniscilerin ilk turlarda elenmesi final maçlarındaki heyecanı da düşürmüştür. Kadınlarda dünya sıralamasında 15’inci sırada bulunan Fransız raket Marion Bartoli’nin Şampiyoluğu büyük bir süpriz okurken, erkeklerde İngiltere adına yarışan İskoç Andy Murray’in Şampiyonluğu da benim için süpriz olmuştur. Özellikle İngiliz seyircileri çok mutlu eden bu şampiyonluk aslında devlerin önceden elenmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Düşünün bir kere, dünya sıralamasında üst sıralarda yer alan raketlerin elenmesi Murray’in işini kolaylaştırmıştır. Belki iyi raketleri final serilerinde göremedik. Ama yaşananlarda çıkardığımız bilgi, deneyim ve tecrübe bir spor adamı olarak beni çok mutlu etmiştir.
Temennim herkesin böyle organizasyonları görüp yaşamasıdır.