Bu cümleyi birçok oyuncu için kullanmışızdır ama bu cümlenin en çok anlam bulduğu oyuncu Luiz Nazario De Lima Ronaldo’dur sanırım.
Çocukluk ve gençlik döneminde her zaman taraf tutarız. Ben bir ezelden Arsenal taraftarı olduğum için Henry benim nazarımda eşsizdir. Ancak yıllar geçtikçe insan olgunlaştıkça her oyunun farklı lezzette olduğunu fark ediyorsun.
Gelelim yazının ana aktörüne…
Ronaldo, 1992-1993 ve 1993-1994 sezonunda Cruzeiro formasıyla oynadığı 47 maçta 44 gol atarak scoutları ile ünlü PSV’nin radarına takıldı. 1994-1995 yılında transfer olduğu Hollanda ekibinde akıl almaz bir performans gösterip 33 lig maçında fileleri 30 kez havalandırdı ve bunu yaparken sadece 18 yaşındaydı. Hız, teknik, bitiricilik ve zeka tek bir oyuncuda toplanmıştı. Ortaya bayağı ürkütücü ve heyecan verici bir oyuncu çıktı. “The Phenomenon” lakaplı oyuncu iki sezonda PSV forması ile 57 maçta 54 gol atma başarısını gösterdi. Transfer döneminde elini çabuk tutan Barcelona, döneme göre büyük bir paraya 15 milyon Euro’ya Brezilyalı forveti kadrosuna kattı. Barcelona’da geçirdiği tek sezonda 49 maçta 47 gol ve 12 asistlik akıl almaz performansı ile herkesin aklını başından aldı. Ronaldo, daha 20 yaşında çoktan 100 gol barajını geçmişti.
1997 yılında Ballon d’OR ödülü Ronaldo’nun ellerinde yükseldi. Ronaldo, bu ödülü sadece 21 yaşındayken kazandı ve tarihte ondan daha genç bu ödülü elde eden yok.
1997-1998 sezonunda Inter, bonservis rekoru olan 26.5 milyon Euro’ya Ronaldo’yu kadrosuna kattı. 32 lig maçında 25 gol attı, sezonu ise 47 maçta 34 golle tamamladı ve harika sezonu UEFA Kupası ile taçlandırdı.
Ronaldo, 23 yaşında 200’ün üzerinde gol sayısına ulaştı. Rekorları alt üst edeceği aşikardı. Onu ne durdurabilirdi? Sadece sakatlıklar. Diz sakatlıkları, Ronaldo’nun kariyerine sekte vurdu. Yaklaşık 3 sene doğru düzgün sahaya çıkamadı. O kadar acı duyuyordu ki morfin verilsin diye yalvardığı söyleniyor. İyileşmesine yardımcı olacağı söylenen kortizon iğnelerinin yararından çok zararı oldu. İğnelerden dolayı aldığı kiloları vermesi çok zor oldu. Hepsini de veremedi.
2001-2002 sezonunda sadece 16 resmi maç oynayarak Dünya Kupası’na geldi. Artık eski patlayıcılığı ve hızı olan oyuncu değildi. Kilolarından dolayı esnekliği de eski seviyesinde değildi. Ama bunlardan daha önemlisi Dünya Kupası onun için büyük bir meydan okumaydı. 1998 Dünya Kupası’nda ateşler içinde finale çıkmış, tüm gece uyumamış ve takım kaybedince eleştirile yağmur gibi üzerine yağmıştı.
Ronaldo, 7 maçta 8 golle gol kralı oldu. Turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi ve Brezilya kupayı müzesine götürürken, esas oğlan oydu. 3 seneye yakın sahaya çıkamayacaksınız ve sonra 8 gol atacaksınız? Bunu başarabilecek kaç oyuncu var?
2002 yılı Ballon d‘OR elbette ki bu geri dönüşü yapan Ronaldo’ya gidecekti.
Dünya Kupası sonrasında Perez’in Los Galacticos’u yıldızları tek tek toplamaya devam etti. Sıra geldi Ronaldo’ya. 46 milyon Euro ile bonservis rekoru kırarak takıma katıldı. Real Madrid ile çıktığı 177 maçta 103 gol 35 asistle yine kalitesini gösterdi. 2003-2004 sezonunda La Liga gol kralı olmayı başardı.
2007 yılından sonra Milan, Santos ve alt yapısından yetiştiği Cruzeiro ile futbolculuk serüvenini tamamladı. Bu şöhretli kariyerde tek eksik parça Şampiyonlar Ligi olarak kaldı.
3 kez Dünya’da Yılın Futbolcusu, 2 kez Ballon d’OR, 1 kez İtalya’da Yılın Futbolcusu, 6 kez Gol Kralı, 3 kez Sezonun Oyuncusu, 1 kez Uefa Kupası’nın En İyi Oyuncusu.
Ronaldo’nun bireysel kazandığı ödüller bunlar. Peki ya sakatlanmasaydı?