Uzun bir sezon öncesi hazırlığı sonrasında takımlar sahaya adımlarını attıklarında oyuncuların kafalarında bir sürü bilinmeyen sorular vardır. Rakiplerini henüz izleyememenin verdiği kaygı, kendi performanslarını sahaya yansıtamama endişesi, ilk maç heyecanı derken, ilk düdük sonrası geçen tatlı bir histir yaşanılan.
Hazırlanması en uzun süren karşılaşmadır ilk maç.
Sezona başlanıldı mı gerisi hızla akmaya başlar. Güç dengeleri birkaç hafta sonra kendini gösterir ve takımların sezon genelinde nerede olacakları netleşmeye başlar.
Bu hafta izlediğim tüm maçlarda oyuncuların sıcak havadan çok etkilendiğini gözlemledim. Bırakın güneş altında futbol oynamayı, gölgede oturan taraftarlar bile çok etkilendi havanın sıcak oluşundan.
Dünyamız ısınıyor. Küresel Isınma etkisiyle içinde bulunduğumuz Eylül ayının ne kadar sıcak ve kurak geçtiği malumunuzdur. Yıl sonunda takımlarımız Avrupa kupalarına veya milli takımımız dünyaca kabul gören bir turnuvaya katılamayacağına göre liglerin başlangıç ve bitiş tarihi federasyonumuzca tekrar düşünülmeli.
Bir başka bakış açısından bakacak olursak Elit liglerde yıllarca futbol oynamış yıldız futbolcular 15 Eylül sonrası takımlarının geniş kadrolarına yazılamayınca yüzlerce oyuncu boşta kalıyor. Bu yıldızlardan birkaçının ülkemiz sahalarına getirmek elit liglerin yeni transfer dönemi açılana kadar hem oyuncunun maç yapıp formda kalmasına yani oyuncunun yararına olacak. Hem de yıllardır ülkeyi tanıtma adına yapılan çalışmalara çok ciddi destek olacaktır.
Bu bağlamda liglerimizi belki de Kasım ortasında başlatıp, Mayıs’ın ortalarında bitirmek her açıdan faydalı olacaktır.
Konuya sadece sağlık açısından bakacak olursak bile ligleri Eylül ayında başlatmak demek en az 8 veya 10 haftalık bir hazırlık dönemi geçirilmesini gerektiriyor ve Temmuz ayının 2. haftasında takımların antrenmanlarına başlaması gerekiyor.
İnsan vücudunun bir makine olmadığını düşünürsek bu iklimde ve her geçen gün ısınan havalarda oyuncularımıza bu ortamda futbol oynamayı reva görmemeliyiz. Böylece hem oyuncularımızı koruyacağız hem de Dünya’da marka olan ekol isimleri ülke futboluna kazandırıp, ülke tanıtımına katkı koyacağız. Arzuladığımız aslında daha güzel şartlarda oyuncuların maksimum verim gösterip, kaliteyi üst seviyelere çıkarabilmesi.
Ülkeyi tanıtma adına birçok kez her alanda girişimler oluyor, ne kadar verim alındığı ortada. Hiç şüphe yok ki spor, sanat ve kültürel etkinlikler bir ülkenin gelişimi, tanıtımı ve de pazarlanabilir oluşunu artırmakta. Pazartesi gecesi dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say ve Türkiye’nin en meşhur tiyatro üstadı Genco Erkal’ın Girne’de vermiş olduğu, Nazım şiirlerinin okunduğu geceye katıldım. Bir kez daha etkilendim Fazıl’dan. Genco Erkal’ı hayatımda ilk kez canlı görebilmenin mutluluğunu yaşadım. Bize Nazım’ı öylesine yaşattılar ki büyülendim. Nazım’ın da dediği gibi “Yaşadım diyebilmek için” söyledik hep bir ağızdan. Yaşayarak, hissederek dinledik. Her anından keyif alarak bitirdik bu güzel geceyi. Böylesi güzel organizasyonları düzenleyen, katkı koyabilen herkese selam olsun. Bu güzellikleri bizlere yaşatan herkese yürek dolusu sevgiler.