Sporda toparlanma süreci
Başlık sizi yanıltmasın. Son yıllarda “Toparlanma” siyasi bir mesaj algısı yaratsa da bizim buralarda, bu yazımızda sporcunun toparlanma sürecini ele alacağız.
İçinden geçmekte olduğumuz pandemi döneminde hayatın her alanının olduğu gibi spor branşları da uzunca bir süre durdu. Uzun zamanın ardından kimi spor branşı yeniden başlarken, bazı branşlar henüz başlamadı. Peki bu verilen uzunca aranın ardından fiziksel ve mental hazırlanma ve yeniden eski performansı yakalama nasıl olacak? Bu apayrı bir uzmanlık gerektiren bir konu.
Bir de bu süreçte yapılan (amatör ve profesyonel) bireysel sporların ardından sağlıklı bir şekilde toparlanma süreci var. Sporda toparlanma dediğimizde ne anlıyoruz? Önce bu soruyu cevaplayalım; “Herhangi bir egzersizden sonra organizmanın normale dönme süreci toparlanma olarak değerlendirilir. İyi bir toparlanma, sporcunun antrenman ya da yarışma sonucunda meydana gelen yorgunluktan kurtulmasına ve enerji rezervlerinin tekrar dolmasına imkan sağlayan bir süreçtir”
Birçok kişi yanlış ve sağlıksız olduğunu bile bile, internet üzerinden okuduklarıyla bu süreci geçiştirmeye çalışırken, spordan ekmek yiyen bazı isimler de yoğun efor sarf ettikleri müsabakalar sonrasında (galibiyeti taçlandırmak, mağlubiyeti unutmak için) kendini gecelere atıp, bir yoğun efor da orada harcıyor.
Sporda toparlanmanın önemini Doğu Akdeniz Üniversitesi Spor Bilimleri Bölümü Koordinatörü Doç. Dr. Berkiye Kırmızıgil ve öğretim görevlisi Jeffrey Chauchat, Kıbrıs’tan Ahmet Özyaşar’a yorumladı.
Kırmızıgil, takımlarda oyuncu kadrosu, teknik kadro ve sağlık ekibinin olduğu gibi multidisiplinerlik olması gerektiğini vurgularken, “Bu ekip çalışması sporcunun sağlığı için çok önemlidir” dedi.
Chauchat ise, toparlanmaya iki noktadan bakıldığını, bunların ilkinin antrenmanlar içerisinde ola toparlanma olduğunu, ikincisinin ise antrenmanlar arası toparlanma olduğunu söyledi ve ekledi: “Yapılan araştırmalar ve gözlemlemelerde özellikle sporcuların yüklenmeye çok önem verdiğini ancak aynı önem dinlenmeye verilmediğini görüyoruz. Sporcular yanında, spora yeni başlayan normal bireyler de aynı hataya düşüyor. Yapılması gereken bu yüklenme ve dinlenme ilişkisini iyi ayarlamak. Bu ayarlamalar kişinin vücuduna, yaşına, antrenman tipi ve kas yapısına bağlıdır.”
Yani işin özü o internette karşınıza çıkan her bilgiye inanmayın. Sağlıklı spor için, mutlaka bir uzmanın görüşünü alarak, antrenman programınızı çıkartın. Çünkü bu yükleme ve toparlanma sürecini ne kadar iyi geçirirseniz, bir sonraki antrenmana veya maça daha dinç ve daha sağlıklı hazırlanırsınız.
NOT: Röportaj içinde ülkemizdeki spor kültürünü de özetledi Chauchat ve şunları kaydetti: “Sporcuda spor ahlakının çocuk yaşta başlaması çok önemlidir. Çocuk yaştan itibaren alınan doğru spor eğitimi ona bilgi ve beceri kazandırırken, ilerleyen yaşlarda oluşturacağı spor kültüründe toparlanma da yer alacak. Burada en büyük görev altyapılarda eğitim veren kişilere düşüyor.” (Altyapıları önemsediğim için bu bölümü de ayrı bir not açarak, aktarmak istedim.)
Güner Burgul Hoca’yı kaybettik
Ülkemiz sporuna uzun yıllar hizmet vermiş olan bir büyük değerimizi daha kaybettik. Bir ömrü sporla geçirmiş olan ve binlerce gence sporu sevdirmiş olan emekli öğretmen, Gençlik Dairesi eski müdürlerinden ve Bisiklet Federasyonu Onursal Başkanı ve Milli Olimpiyat Komitesi Üyesi Güner Burgul’un vefatını derin bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyorum.
Burgul’un bize bıraktıkları asla unutulmayacak ve boşluğu kolay kolay doldurulamayacak. Ülke sporu olarak başımız sağolsun.
“Marseille” ve “Maradona Meksika’da”
İki diziden iki güzel örnek vereceğim şimdi sizlere…
Bu dizilerin biri Dan Franc ve Florent Siri’nin yönetmenliğini yaptığı ve usta oyuncu Gerard Depardieu’nun başrolünde yer aldığı “Marseille”.
Marsilya Belediye Başkanı’nın yaşadıkları ekseninde dönen dizide, büyük bir yeri de şehrin futbol takımı alır.
İşte bu noktada dikkat çekmek istediğim, spor kulüplerinin şehirlere kattığı katma değer. Çünkü zaman zaman ekonomik olarak zor günler geçiren şehre, bir taze kan oluyor spor kulübü. Kulüp başarılıysa, şehir de kazanıyor. Bunun en güzel örnekleri ile diziyi izlerken karşılaşıyoruz. Ve orada yabancı sermayenin kulübü almak istemesi karşısında duran bir Belediye Başkanı ve kullandığı bir cümle: “Burada farklı siyasi görüşlerden, farklı inançlardan onbinlerce insanın tek bir aşkla birlikte mücadele ettiği bir mabet var. Burası Marsilya’nın kalbidir. Umutlar buradadır, gelecek buradadır”. Sanırım bu satırlar her şeyi anlatır. Fakir mahallelerin de olduğu Marsilya’da çocukların tek çıkar yolu, iyi bir futbolcu olarak mavi-beyazlı formayı giymektir. Tıpkı Arjantin’in fakir mahallelerinde doğan, top cambazı Diego Armando Maradona gibi. Onun da tek çıkar yolu, meşin yuvarlağın peşinden koşmaktı ve öyle yaptı.
Şimdi diğer belgesel diziye bakalım; bu belgesel dizi de geçtiğimiz haftalarda hayatını kaybeden Maradona’nın Meksika günlerini anlatıyor, “Maradona in Mexico”.
Angus Masqueen’in yönetmenliğini yaptığı belgesel dizi de Maradona’nın Meksika ekibi Dorados de Sinaloa’da geçirdiği günleri anlatılıyor.
Neyse şimdi durup da diziyi yorumlamayacağım, sadece bir noktaya temas etmek istiyorum. Maradona’lı Dorados, bir deplasman maçına gittiğinde rakibi ile bir üniversitenin stadında karşılaşıyor. Bu diziyi takip ederken, 20’ye yakın üniversiteye sahip olan bizleri düşündüm. Neden üniversitelerimiz de kendi kompleksleri içerisine mini stadyumlar yapmıyor ve bu stadyumları bölge takımlarına açmıyor.
Böylelikle hem ülke sporumuza bir değer kazandıracak, hem de o kampüs içerisinde kendi öğrencilerine sunacağı bir tesis bulunduracak. Bu işin kendisine katacağı reklam katkısını düşünemiyorum bile… Bu birçok açıdan sahaların bakımını yapmakta zorlanan kulüplerimize de bir can suyu olacaktır. Elbirliği ile bu küçük adanın, kuzey yarısında sporumuzu çok daha iyi yerlere taşıyabiliriz. Yeter ki adım atalım ve güçlerimizi birleştirelim.